İkinci Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası

İkinci Dünya Savaşı’nda Türk dış politikası, ciddi bir sınav vermiş ve bunu başarıyla sonuçlandırmıştı. Bir yandan tarafların savaşa sokma gayretlerine karşı politika yürütürken, diğer bir yandan da işgale uğramamak için politika yürütmekteydi. 

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan en az zararla çıkmayı amaçlamış ve “savaş dışı” kalmıştır. Bu durum, “aktif tarafsızlık” kavramı ile de ifade edilebilir. Fakat Türkiye, İngiltere ve Fransa ile üçlü ittifak anlaşması yapmıştı. Dolayısıyla da Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki dış politikasını anlatmak için salt “tarafsızlık” kavramını kullanmak uygun olmamaktadır.

Türkiye, kurulduğu günden itibaren barışçıl bir dış politika izlemiş ve bunu İkinci Dünya Savaşı’nda da sürdürmek istemiştir. Öte yandan Birinci Dünya Savaşı’na aniden ve hazırlıksız bir şekilde girilmesinin nasıl bir felakete yol açtığını da unutmayarak, İkinci Dünya Savaşı sırasında olabildiğinde ihtiyatlı bir politika takip etmiştir.

Üçlü İttifak

19 Ekim 1936 tarihinde Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında Üçlü İttifak Antlaşması imzalandı. Antlaşmanın resmi adı ise “Türkiye, İngiltere ve Fransa Arasında Karşılıklı Yardım Antlaşması“dır. Antlaşmaya göre, Avrupalı bir devletin saldırısı ile başlayan bir savaşın Akdeniz’e yayılması halinde, üç ülke birbirlerine yardım etmeyi taahhüt etmişti.

Türkiye’nin bu ittifakı yapmasının en önemli nedeni, İtalya’nın yayılmacı politikasıydı. İtalya’nın savaşa girmesi ve Yunanistan’a saldırması, Türkiye’nin antlaşma gereğince savaşa girme sorumluluğunu gündeme getiriyordu. Fakat Türkiye çeşitli gerekçeler öne sürerek savaşa girmeyi reddetti. Bu gerekçeleri şu şekilde sıralamak mümkün: 1. İttifak üyesi Fransa’nın Almanya tarafından işgal edilmesi, 2. Türkiye’ye gerekli askeri yardımın verilmemesi ve 3. Sovyetler Birliği ile olası çatışma durumu.

Winston Churchill ile İsmet İnönü’nün görüşmeleri

İngiltere, Türkiye’yi savaşa sokmak için oldukça uğraştı. İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile İsmet İnönü, Adana ve Kahire’de bu konu üzerine görüşmeler gerçekleştirmiştir.

Alman ordusu Türkiye sınırında

Hitler, kısa sürede Avrupa’nın büyük bölümünü işgal etmiş ve nihayetinde Bulgaristan’a kadar ulaşmıştır. Türkiye için sıkıntılı bir süreç yaşanıyordu. Bu esnada Hitler, İsmet İnönü’ye gönderdiği bir mektupta, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu ve Alman ordusunun Türkiye sınırından 60 kilometre uzakta bulunacağını belirtti. Türkiye ile Almanya arasında 18 Haziran 1941 tarihinde Türk-Alman Saldırmazlık Paktı imzalandı. Almanya, Türkiye’yi yanına çekmek için toprak vaadinde de bulunmuş, ancak Türkiye bunu kabul etmemiştir.

Türkiye’nin endişesi: Alman ve Sovyet işgaline uğramak

Savaş süresince Türkiye’nin en büyük endişelerinden biri Polonya’nın akıbetine uğramaktı. Yani hem Almanya hem de Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmek. Nitekim Almanya ve Sovyetler Birliği, bu konu üzerine aralarında görüşmeler yapmışsa da anlaşma sağlayamamışlardı.

Bu sıkıntılı süreçte Türkiye’yi rahatlatan gelişme, 22 Haziran 1941 günü Alman ordularının Sovyetler Birliği’ne yönelmesiyle yaşandı.

Sovyetler Birliği ile ilişkiler

Türkiye, 25 Mart 1941 tarihinde Sovyetler Birliği ile de saldırmazlık bildirisi konusunda anlaşma sağladı. Sovyetler Birliği, Almanya’nın saldırısına uğrayınca Türkiye’yi yanında savaşa sokmak için oldukça uğraştı. Almanya’ya karşı üstünlük kurduktan sonra ise bu politikasını bıraktı. Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye yönelik tutumu savaşın ardından daha da belirginleşmiş; 1925 tarihli Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması‘nı uzatmayacağını bildirmişti. Ayrıca boğazlar konusundaki niyetini de gizlemeyerek Montrö Boğazlar Sözleşmesi‘nin yenilenmesi için Türkiye’ye nota göndermiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nda Türk dış politikası, her daim ders alınabilecek nitelikle bir başarı ortaya koymuştur.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir yanıt yazın