Vecihi Hürkuş Kimdir? Vecihi Hürkuş’un Hayatı

Vecihi Hürkuş’un kısaca hayat hikayesi. 

Vecihi Hürkuş, 18 Ocak 1896 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Ali Feham Bey, annesi ise Zeliha Niyir Hanım’dır. Sırasıyla Füyuzati Osmaniye Rüştiye, Paşakapısı İdadisi ve Tophane Sanat Okulu’nda öğrenim gördü.

Balkan Savaşı‘na gönüllü olarak katıldı. Edirne’yi tekrardan geri alan birliklerin içerisinde yer aldı. Savaştan sonra Beykoz’daki bir esir kampında kumandan olarak görev yaptı.

Tayyare Makinist Mektebi‘den küçük zabit olarak mezun olan Hürkuş, Birinci Dünya Savaşı‘nda Bağdat Cephesi’ne makinist olarak gönderildi. Fakat yaralanınca İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.

İstanbul’da Tayyare Mektebi‘ne girdi ve buradan başarıyla mezun oldu. 1917 yılında Kafkas Cephesi’ne gönderildi. Burada esir düştü ve Nargin Adası’na gönderildi. Buradan kaçmayı başaran Hürkuş, İstanbul’a gelerek 9. Harp Tayyare Bölüğü’nde görev yapmaya başladı.

Kurtuluş Savaşı‘na katıldı. Savaş süresince göstermiş olduğu başarından dolayı İstiklal Madalyası verildi. Bunun yanında 3 kez de TBMM tarafından takdirname verildi.

Vecihi Hürkuş, savaşın ardından İzmir’de açılan tayyare okulunda eğitim vermeye başladı. Yunanlılardan kalan uçak parçalarından kendi uçağını üretti. 28 Ocak 1925 günü ilk uçuşunu da yaptı. Fakat uçuş izni almadığı gerekçesiyle ceza verildi. Bunun üzerine ordudan istifa ederek Türk Tayyare Cemiyeti‘ne katıldı.

1930 yılında ikinci uçağını üretti: VECİHİ XIV. Sertifika almak İktisat Bakanlığı’na başvurdu ancak reddedildi. Bakanlığın gerekçesi, uçağın teknik özelliklerini değerlendirecek personel olmamasıydı. Bunun üzerine uçak Çekoslovakya’ya gönderildi. Burada yapılan kontroller başarıyla sonuçlandı ve uçuş izni alındı.

1933 yılında Nuri Demirağ’ın maddi desteğiyle “VECİHİ XVI” kabin uçağını yaptı.

Vehici Hürkuş, 1969 yılında hayatını kaybetti.

KAYSERİ UÇAK FABRİKASI’NIN HİKAYESİ

Vecihi Hürkuş, 02.04.1967 tarihli Milliyet gazetesinde kapatılan Kayseri Uçak Fabrikası’nın hikayesini yazmıştı. İşte o yazı: 

Vecihi Hürkuş

25 Mart günü Milliyet’te ‘Türiye’de Uçak Fabrikası Daha Önce Neden Kurulamadı?’ başlığı ile çıkan yazıda, o tarihte Hava Müsteşarlığı yapmış olan sayın Mecit Sakman ‘Junkers’in 6 hangarını satın alarak içine birkaç makine koyduk ve adına Kayseri Uçak Fabrikası dedik diyor!

Hayır, bu ifade doğru değildir. 6 hangar diye adlandırılan tesis, bilhassa ismi saygıyla yad edilmesi gereken İstiklal Savaşı’nın kahraman kumandanlarından Kemaleddin Sami Paşa’nın Berlin Büyükelçiliği zamanında, şahsi dostu olan Mareşal Göring’in de alakası neticesi Profesör Junkers ile yapılan anlaşmayla meydana gelmiş, zamanın en modern uçaklarının memleketimizde yapılmasını sağlayan bir Anonim şirket halinde taazzuv etmişti. İsmi de ‘Kayseri Tayyare Fabrikası’ değil, ‘Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi’ idi.

Ben bu müessesenin baş tecrübe pilotu olduğum için, mukavelenin metnini yakinen bilmekteyim. O anlaşma hükümlerine göre ‘Junkers’ patentli bütün uçaklar ve motorlar bu fabrikada yapılacaktı. Bu plan gereğince Junkers müessesesi bütün inşa tezgahlarını ve ‘Forrihtung’ dediğimiz inşa kalıplarını eksiksiz getirmiş ve fabrika montaj halindeyken, aynı zamanda hava kuvvetlerimizin Junkers tipi uçaklarının da teknik bakım ve tamir işlerini yapmaya başlamıştı.

Bu gerçek durum asla inkar edilemez. Ama bu müessesenin milli bir dava halinde yaşayamamasının sebeplerini başka kanallarda aramak gerekir. O tarihte Fransa’nın ve Çekoslovakya’nın tayyarelerini devletimize teklif eden iki mühim firma vardı. Bunlar Junkers uçaklarını kötülettiriyor ve Hava Müsteşarlığı milli bir gaye ile meydana gelen yegane uçak fabrikamıza iş vermemek suretiyle iflasa sürüklenmesine sebep oluyordu. Acaba, sayın Mecit Sakman’ın o tarihteki Müsteşarlık Fen Şubesinin oynadığı rollerden bilgisi yok mu idi?

“HAVA KUVVETLERİMİZİN YABANCI UÇAKLARA İHTİYACI KALMAYACAKTI”

Buna karşı tutum sebebiyle Tayyare ve Motor T.A.Ş 1929 senesinde iflas etmişti. Bu iflas ile bizim kaybımız en hafif deyimiyle korkunçtur. Eğer yaşasaydı yahut yaşatılsaydı, mevcut mukavele hükümleri mucibince, Alman Hava Kuvvetleri’nin en müessir hava silahları olan Stucka’lar ve Ju 88’ler bu fabrikada yapılacak, hava kuvvetlerimizin yabancı uçaklara ihtiyacı kalmayacaktı.

Ayrıca Nuri Demirağ uçak fabrikası da küçümsenecek bir teşebbüs ve teşekkül değildi. Milyonluk yatırımla meydana getirilen ve modern teçhizatlarla işlemeye açılan bir fabrika idi. O tarihteki Türk Hava Kurumu idaresi milli havacılık sanayimizin teşviki amacıyla bu fabrikaya 12 uçak sipariş verdi. Bu uçaklar yapıldı, fakat Türk Kuşu’nun başındaki emekli bir hava subayı tarafından teslim alınmayarak, bu milli teşebbüs de iflasa sürüklendi.

Nihayet, Türk Hava Kurumu’nun Etimesgut Uçak Fabrikası, yıllarca çalışan ve seri halinde planör ve uçaklar inşa eden milli bir müessese idi. Türk Kuşu’nun planör ve uçak ihtiyaçlarını temin etmekle beraber inşa ettiği ‘Uğur’ uçakları üzerinde yıllarca Hava Kuvvetlerimizin pilotları eğitim gördüler, hatta bu fabrika yabancı firmalara da uçak sattı. Ama bütün bu başarılara rağmen Etimesgut üzerinde vuku gelen bir uçak kazasından sonra o milli fabrikamızı da Sivil Havacılık dairemiz tepeden inme bir kararla faaliyetten men etti.

Havacılık sanayimizin bugünkü elim hali Türk zeka ve kudretinin aczi mahsulü değil, bu yolun başına geçen bilgisiz kimselerin tutumunun sonucudur.


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Yorumlar

Bir yanıt yazın